‘Tağut-Kutsal Aldanışın Soyağacı’ gündemden düşmüyor… İsmail Kahraman’dan itiraz
10 mins read

‘Tağut-Kutsal Aldanışın Soyağacı’ gündemden düşmüyor… İsmail Kahraman’dan itiraz

Gazeteci Soner Yalçın, “Tağut-Kutsal Aldanışın Soyağacı” kitabında eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın Milli Türk Talebe Birliği başkanlığı dönemindeki faaliyetlerini kaleme aldı. Kahraman, Soner Yalçın’a tekzip gönderdi. Tekzip metni şöyle:

“Müvekkil tüm yaşamı boyunca kanunsuz hiçbir faaliyetin içinde bulunmamıştır. 6. Filo’ya karşı yapılan gösteriler ve 16 Şubat 1969 tarihinde İstanbul Taksim Meydanı’nda cereyan eden olaylarla Milli Türk Talebe Birliği’nin hiçbir ilgisi yoktur. Müvekkilin iddia edilen olaylarla ve iddia edilen ölümlerle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.

Yayında müvekkilin kişilik haklarını zedeleyici, onurla sürdürdüğü kamusal hizmet ve kariyerini hedef alan gerçek dışı iddialara yer verilmiş ve kamuoyunda yanlış algı oluşturulmaya çalışılmıştır. Müvekkilin yaşamı boyunca yapmış olduğu tüm icraatları kamuoyunun gözü önünde gerçekleşmiştir.”

HANGİ YAZILARA İTİRAZ ETTİ

Soner Yalçın’ın “Tağut-Kutsal Aldanışın Soyağacı” kitabında “Elinde kan olan TBMM Başkanı” ve “Kadına düşmanlık” kısımları şöyle:

ELINDE KAN OLAN TBMM BAŞKANI

İsmail Kahraman’ı tanıyorsunuz; laikliğe karşı olduğunu hiç saklamayan eski TBMM Başkanı… 1940 Rize doğumlu.

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisiydi.

Turan Emeksiz adını çoğunuz unuttunuz. 1940 Malatya doğumluydu. İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi öğrencisiydi. 28 Nisan 1960 yılında, 20 yaşındaki İsmail Kahraman ve Turan Emeksiz karşı karşıya geldi…

Giderek otoriterleşen iktidardaki Demokrat Parti’nin demokrasi ve hukuku yok eden Tahkikat Komisyonu kurmasına karşı çıkan üniversite öğrencileri, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde toplanmışlardı. İstiklal Marşı okuyorlardı. Polisler üniversiteyi bastı, Turan Emeksiz’i öldürdü. Polise destek veren öğrencilerin başını Hukuk Fakültesi Talebe Cemiyeti Başkanı İsmail Kahraman çekti…

1960’lar Türkiye’de devrimci gençlik rüzgârlarının estiği dönem… Kemalist Devrimi daha ileriye götürmek isteyen idealist gençler, devlet eliyle Milli Türk Talebe Birliği’nden atıldı. MTTB, 1965 yılından itibaren faaliyetlerini dinci-gerici yapıda sürdürmeye başladı. Devrimci gençlere karşı tertiplere başladı. Bunun öncülerinden biri yine İsmail Kahraman’dı!

Tarih 11 Mart 1967.

MTTB Başkanlığına eylemleriyle dikkat çeken İsmail Kahraman seçildi. İlk icraatı, 1 Nisan 1967’de Sovyetler Birliği’nin İstanbul’da açtığı resim heykel grafik sergisine saldırmak oldu. Papa VI. Paul’ün Ayasofya ziyaretini, “Ayasofya camidir” diye protesto ettirdi. Ali Babacan’ın halası Hatice Babacan’ın, İlahiyat Fakültesi’ndeki derslerine türbanıyla girmek istemesine izin vermeyen okul yönetimini protesto için 68 günlük işgal ve boykot eylemi gerçekleştirdi. Türkiye İşçi Partisi’nin düzenlediği “diriliş” mitinglerine karşı “şahlanış” mitingleri düzenledi. Elinde hep kan vardı:

Tarih 3 Ağustos 1968.

İstanbul Beyazıt Meydanı’nda düzenlenen mitingde konuşan

MTTB Başkanı Kahraman şöyle dedi: “Komünizme zemin hazırlayanlara yeter ve dur deme zamanı gelip geçmektedir.”

Amerikan 6. Filosu’nun gelişini protesto etmek isteyen devrimci öğrenciler, “Emperyalizme ve Sömürüye Karşı İşçi Yürüyüşü” düzenlemişti. Eylem, Taksim’de, MTTB’lilerin saldırısına uğradı. İki devrimci üniversite öğrencisi, Duran Erdoğan ve Ali Turgut Aytaç, bıçaklanarak öldürüldü.

Saldırıyı organize ettiği iddia edilen İsmail Kahraman’a kimse dokunmadı. Çünkü “birilerinin” bunlara ihtiyacı vardı. “Tam Bağımsızlık İçin Mustafa Kemal Yürüyüşü” yapan devrimci gençlik, devlet eliyle dinci-yobazlara boğduruldu. Vedat Demircioğulları, Mehmet Büyüksevinçler, Battal Mehetoğulları,Taylan Özgürler, Nail Karaçamlar… Hangisini yazayım?

Devrimci Fikir Kulüpleri Federasyonu’na bağlı gençler öldürülürken, Devrimci Gençlik’e bağlı üniversiteliler idam edilirken, devrimci aydınlar, öğretmenler zindanlara tıkılırken devlet eliyle MTTB’nin önü açıldı, korundu. O kan gölü deryasında bir tek MTTB’li gözaltına alınmadı. Bir tek MTTB’li hapis yatmadı. Bir tek MTTB’li okuldan atılmadı. Ve zamanla siyasi yaşamın en tepe noktalarına getirildiler.

İsmail Kahraman 1974’te Çalışma Bakanlığı’na danışman yapıldı. 12 Mart 1971 askeri darbesinden sonra devleti ele geçirmeye başladılar. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra devletin temel ideolojisine sarılıp, Türk İslam Sentezi’ni büyüttüler. Dernekler, sendikalar, partiler kapatılırken, devrimciler, ülkücüler zindanlara doldurulup idam edilirken İsmail Kahraman’ın “Birlik Vakfı”nı kurmasına izin verildi. Sonra milletvekili oldu. Ardından Kültür Bakanı yapıldı. Devrimci gençler biçilirken, İsmail Kahramanların yıldızı hep parlatıldı. Sonunda Meclis Başkanı oldu.

İsmail Kahraman neden TBMM Başkanı yapıldı? Örneğin İsmail Kahraman’ın “Anayasada laiklik olmayacak” sözü sadece kendini mi bağlar?

İsmail Kahraman’ın başkanlığında Mehmet Alacacı, Resul Tosun, Tahsin Erdinç, Yaşar Öztürk, Yusuf Ağbayram, Leyla Demir ve İsmail Emrah Karayel Birlik Vakfı’nda toplandı. Tarih 20 Aralık 2011. Dört ay süren toplantıların konusu yeni anayasa hazırlamaktı.

İsmail Kahraman’ın 2012 yılında Meclis Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na sunduğu Anayasa taslağında “laiklik” ile ilgili ne yazıyordu?

“Hazırlamış olduğumuz taslakta laiklik gibi çok muğlak ve tartışmalı bir kavramın anayasalarda yer almaması gerektiği kanaatinde olduğumuz için, taslağımızda laiklik ile ilgili bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Fikir, kanaat ve düşünce hürriyetine pranga vurma aracı olarak kullanılan laiklik prensibine / kavramına taslağımızda yer verilmemiştir.”

Erdoğan, İsmail Kahraman’ın yeni anayasa hakkında ne düşündüğünü bilmiyor muydu? Erdoğan, 14 yıldır aktif siyasette olmayan Kahraman’ı “operasyon yapacağız” diyerek neden milletvekili ve ardından Meclis Başkanı yaptı? Mesele çok açık değil mi? “Erdoğan’ın bunlardan haberi yok” demeyiniz; MTTB’den beri tanışıyor bu ikili…

KADINA DÜŞMANLIK

Yıl, 2018.

TBMM Başkanı İsmail Kahraman, 18 Mart Çanakkale Savaşı’nın anlatıldığı tiyatro oyununda kadın oyuncuların sahneden indirilmesiyle ilgili şunu dedi:

“Yapılacak iş sadece ve sadece Çanakkale Türküsü’nü söylemek. Söyleyenler içinde 16 tane hanım, 13 tane erkek var. Toplamda 29 kişi var. 9 tane askerimiz orada…” Kahraman’ın Mehmetçik’ten “tane” diye bahsetmesi bilinç seviyesini gösteriyor kuşkusuz! Sanırsınız züccaciye dükkânındaki ya da pazardaki malları sayıyor! İnsanların böyle nitelenemeyeceğini bilmiyor! Biri “kelle” der, diğeri “tane” der!

Daha vahimi Kurtuluş Savaşı’ndaki kadın askerlerin varlığını bilmiyor! Meclis Başkanı İsmail Bey, Çanakkale Savaşı’nda gösterdiği kahramanlıktan dolayı TBMM tarafından rütbe verilen Nezahat Onbaşı adını duymamış demek.

Çanakkale Savaşı’na Kosova’dan sekiz tabur katıldı; gönüllüler arasında sadece erkekler değil, kadınlar da vardı. Zeynep Mido Çavuş, savaşa katılan ve şehit düşen Dragaşlılardan biriydi.

Saçlarını sıfıra vurdurup “Ahmet” ismiyle savaşa katılan Mücahide Hatice adını da duymamış. Mücahide Hatice Hanım 20 Mart 1926 tarihli Zafer-i Milli gazetesine bakın ne demişti: “İzmir’in Kemalpaşa (Nif) kazasının Ahmetli köyünden Hacı Halilzadelerdenim. Babam merhum Mehmet Efendi’dir. Çanakkale Anafartalar 56. Fırka’da silahımla muharebelere iştirak ettim. Adım Ahmet idi. Benim kadın olduğumu kimse bilmiyordu. Şarapnel ve kurşunlarla dokuz yerimden yaralandım. Milli muharebelerimize de gönüllü iştirak ettim…”

Belli ki TBMM Başkanı, yüzlerce gönüllü kadının başındaki başhemşire Safiye Hüseyin Elbi adını da duymamış. Oysa Avustralyalı piyade er J.C. Davies, annesine yazdığı mektupta keskin nişancı bir Türk kızının pek çok askeri vurduğunu, gün batmadan kendisinin de bir Avustralyalı tarafından vurulduğunu yazıyor. 19-21 yaşındaki genç kızın bedeninden, ölü olarak ele geçirildiğinde 51 kurşun çıkardıklarını belirtiyor…

TBMM Başkanı’nın sadece soyadı Kahraman!

Erkek egemen bir kültürün sonucu bu; kadını sahneden indirmek! Mesele Çanakkale Savaşı’nda kadınların olup olmadığı değil; CIA dayatması Vehhabi / Selefi geleneğinde yetişen kimi politikacıların kadına tahammülünün olmaması.

Bu topraklarda Abdülmecit’in onayıyla 180 yıldır tiyatro yapıldı. Bu topraklarda Abdülaziz’in onayıyla 155 yıldır Türkçe oyun oynandı. Bu topraklarda 105 yıldır Afife Jale gibi Türk kadınları tiyatro sahnesine çıktı. Bu topraklarda 101 yıldır Atatürk’ün teşvikiyle Bedia Muvahhit gibi Türk kadınları tiyatroda devleşti…

Tarih 9 Mart 1930. Ankara’ya turneye gelen İstanbul Şehir Tiyatroları sanatçılarına Atatürk, Gazi Orman Çiftliği Marmara Köşkü’nde yemek daveti verdi. Yemekten sonra sanatçılar ayrılırken Atatürk’ün elini öpmek istedi. Bunun üzerine Atatürk tarihi sözünü etti: “Biz hepimiz milletvekili olabiliriz, bakan olabiliriz, hatta cumhurbaşkanı olabiliriz. Ama hiçbirimiz sanatkâr olamayız. Böyle olunca sanatkâr el öpmez, sanatkârın eli öpülür.”

Oysa TBMM Başkanı İsmail Bey kadın oyuncuları “Çanakkale ruhuna uymuyor” diye sahneden indiriyor. Aradaki fark budur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir